• A
  • A
08.08.2009
Anonim
Öykü

Bedevînin Hediyesi

Çok eski zamanlarda iyilik sever ve cömert bir halife vardı. Halife olması gereken bütün güzelliklere sahipti. Yaşadığı Bağdat şehri onunla dört mevsim baharı yaşardı. Bu halifenin zamanında, bir bedevî ile karısı çölde son derece fakir bir durumda yaşıyordu. Bir gece bedevînin karısı, kocasına söylenmeye başladı: ''Herkes rahat içinde yaşıyor, biz yoksulluk çekiyoruz. Ekmeğimiz yok, dert katığımız, suyumuz göz yaşı. Gündüzleri güneş ışığı elbisemiz, geceleri yorganımız ay ışığı. Ay gökte görününce, pide zannedip elimizi uzatırız. Fakirliğimizden fakirler bile utanmakta.'' Bedevî hanımına cevap verdi: ''Gelir için sızlanarak, ömrünü boşa harcama. Zaten ömrümüzden geriye ne kaldı? Çoğu gitti, azı kaldı. Allah bütün yarattıklarının rızkını verir. Akıllı olan, rızkın azına çoğuna bakmaz. Hırsının esiri olmaz. Çektiğimiz bütün sıkıntılar ve dertler ölümün habercisidir. Bize ölümü kolaylaştırır. Bolluk içinde tatlı bir ömür sürenin ölümü acı olur.

 

Benim güzel karıcığım, bak sabah oldu. Sen, daha ne zamana kadar bu yoksulluk masalını anlatacaksın? Ben, bana verileni yeterli buluyorum. Rabbime olan güvenim sonsuzdur.Yolum kanaat yoludur.'' Kanaat sahibi bedevî, türlü iltifatlarla hanımını sakinleştirmeye çalıştı. İhlâsla yüreği yana yana, sabaha kadar hanımına nasihat etti. Fakat kâr etmedi. Hanımı, ''Ey adam! Bu kanaatten sen ne elde ettin? Ne kazandın? Kanaat bizim için bitmez tükenmez sıkıntıdan başka ne getirdi?'' Kadın kocasına daha nice sert ve acı sözler söyledi. Bedevî karısına, ''Hanım, sen kadın mısın? Dert ve üzüntü kaynağı mısın? Ben anlamadım. Sana yoksulluğumla övündüğümü söylüyorum, sen tutup yoksulluğumu başıma kakıyorsun. Kimseden bir isteğim ve ümidim yok.

 

Gönlümde kanaatten bir dünya var. Ne olurdu? Sen de yoksullukla kucaklaşıp dost olsan. Mânevî değerler kazansan. Allah'ın izzeti, ikramı ve lutufları sana yetmez mi? Hanım yoksulluğumla uğraşma, kavgayı bırak. Yolumu kesme. Ya yakamı bırak ya da ben evi terkedeyim.'' Kadın kocasının öfkelenip sinirlendiğini görünce, ağlamaya başladı. Taktik değiştirdi. Gönül alıcı yumuşak bir konuşma tarzını seçerek kocasını ikna etmeye çalıştı: ''Biliyorsun ki ben senin ayağının toprağıyım. Bedenim, canım, varım, yoğum hepsi senin. Senin emrindeyim. Bu şekil konuşmalarım yoksulluk yüzünden ve sabrımın kalmamasındandır. Senin rahatını düşünüyor, yoksul kalmanı istemiyorum. Sen benim canımsın. Her şeyimi senin yoluna feda edecek kadar, seni çok seviyorum. Senin iyiliğini istediğimden dolayı, benden ayrılıp uzaklaşmayı düşünmen ne kadar yanlış. Yine de bir hata yaptıysam özür dilerim.''

 

Kadın bu çeşit güzel ve tatlı sözler söylerken bir yandan da ağlıyordu. Güzel kadının göz yaşları kocanın gönlüne tesir etti. Bedevî, ''Hanım, seni üzüp kırdımsa, özür diliyorum. Bilmeni isterim ki ben de Allah için seni çok seviyorum. Şimdi bana yoksulluktan kurtulmamız için ne çare düşündüğünü açıkça söyle.'' Kadın, ''Bağdat'taki halifeye git. Onun kapısı, ateşe tapana da müslümana da açık. İhtiyaç sahiplerine ihsanları dillere destan. Bereketli nisan yağmurları gibi herkes ondan faydalanır.'' Bedevî, ''Halifenin yanına varmak için bir bahane bulmamız lâzım. Eli boş gidilir mi?'' Hanımı, ''Halifeye bir testi tatlı yağmur suyu

götür. Padişahın hazinesinde çok değerli malları vardır. Fakat böyle tatlı suyu yoktur.''

 

Hanımının teklifi adamın da aklına yattı. Hanımına, ''Sen testinin ağzını iyice kapat. Dışını güzel bir keçeye sarıp dik. Padişahım orucunu bu su ile açsın.Doğrusu dünyanın başka bir yerinde de böyle güzel su bulamaz'' dedi. Bedevî ertesi gün yola düştü. Gece gündüz yol aldı. Testinin başına bir iş gelmesin diye de çok dikkat ediyordu. Sağ salim

Bağdat'a ulaştı. Halifenin sarayını sorup, öğrendi. Sarayın kapısındaki görevliler kendisini güler yüzle karşıladılar. Ona, ''Yoksullar cömertlere, cömertler de yoksullara muhtaçtır'' gibi tatlı sözler söyleyip içeri aldılar. Görevliler bedevîye sordu: ''Ey Araplar'ın şereflisi, nereden geliyorsun? Yolculuğun nasıl geçti? Yorgun musun?'' Bedevî, ''Beni iltifatınızla sizler şereflendirirsiniz. Yüz çevirirseniz mahrum kalırım. Sultanın lutfunu ümit ederek, çölden gelmiş bir garibim.''

 

Bedevî, dinlenmiş yağmur suyu dolu testiyi görevlilere uzatarak, ''Bu yeşil ve yeni testiyle birlikte, içinde dinlenmiş tatlı yağmur suyu padişahıma hediyemdir. Bu armağanı padişaha götürün. Padişahımın ihsanıyla bir fakir yoksulluktan kurtulsun.'' Bedevînin bu safiyeti karşısında görevlilerin gülesi geldi. Gülmediler. Çünkü, padişahın güzel huyları bütün memurlarına da tesir etmişti. Halife bedevînin hediyesini kabul edip teşekkür etti. Testiyin altınla doldurarak geri vermelerini emretti. Adamlarına, ''Çöl yolu uzun ve meşakkatlidir. Bu zavallıyı, Dicle nehri üzerinden gemiyle memleketine gönderin. Kestirme olur'' diye tembihledi.

 

Görevliler gemiye bindirmek için, bedevîyi Dicle nehrinin kenarına götürdüler. Bedevî taptatlı suyuyla gürül gürül akan Dicle'yi görünce çok utandı. Padişahın kendisine bir testi altın ihsan etmesinden çok, testiyle götürdüğü yağmur suyunu kabul ederek alicenaplık gösterdiği, incelik ve nezâket dolu davranışına hayran oldu.

 

Mesnevî'den

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.007 sn.