• A
  • A
09.08.2009
Eleştiri

Erozyon

Her insanın inandığı değerleri vardır. Bu değerler doğrultusunda idealleri ve ulaşmak istediği hedefleri vardır. En yalın -sade ve mutmain- yaşadığı dönemlerde, inandığı değerlerinden doğan söylemleri ve eylemleri zirveleri zorlar. Yaşayan kendi değildir, sanki onu yaşatan ve yöneten, zaman zaman coşturarak çağlatan, inleten, söz ustası ederek ağlatan bu değerler ve onlardan doğan ideallerdir. Onlarsız yaşaması yalın yaşayan bir idealist için mümkün değildir.

İnandığı, iman ettiği değerler ve onun ürünü olan hayat felsefesi elinden alınmak istenirse ölümüne mücadele eder. İman ettiği değerler bütününün bir bölümünü bile kaybetmektense, onun yolunda en zor mücadeleleri göze alır. En acı işkenceler, tüm hürriyetin engellendiği zindanlar ve hatta dünya hayatının sonu olan ölüm bile vız gelir, şiir tadında gelir. Onsuz, onursuz yaşamaktansa; gülerek, ideallerine inandığı değerler manzumesini haykırırken, selam durarak ölmeği tercih eder.

 

Bunun adı tutkudur, imanın, inancın, ideallerin tutkusu. Bunun adı karasevdadır. Bir davanın karasevdalısı, tutuklusu olunur sonunda. Özgürlükler bile feda edilir onun yolunda. Onda yaşanır, o yaşanır. Onsuzluk düşünülemez, onunla sonsuzluk düşünülür belki. İşte bu mücadele içerisinde kalınır, direnilir ve devam edilirse liderleşir, 'dev'leşir insan.

 

Zaman her şeyin törpüsüdür. Elem ve kederlerin, sevinçlerin, aşkların, karasevdaların, ideallerin ve inancın, yani imanın törpüsüdür. Önceleri yalın yaşanılan hayat, zamanın törpüsüyle boyut değiştirir, sayılamayacak kadar çok boyutlu hale gelir. Yalın yaşanılan hayatta esâmisi okunmayan, önem verilmeyen, kapıya bile konulmayan sosyal hayatın gerekli zannedilen değerleri, yavaş yavaş başköşeye oturur. Ağırlık merkezimiz, ideallerin ve imanın aleyhine yer değiştirmeğe başlamıştır şimdi. İdeallere ve akla uygun olmayan istekleri ile eşler ve evlatlar, varlıkları ile övünen arkadaşlar, vazgeçilmeyen makamlar ve ihtirasla tutunulan mevkiler, dünyalıklar... Ve hele en önemlisi, dünyevi güzelliklerin baş döndüren sevgisi ile mest olan nefsler... Henüz tam olarak olgunlaşmamış, derin ve dingin düşünce denizinde yeteri kadar arınıp yol almamış, henüz şahsiyeti kemikleşmemiş, onu "ene" eden olumsuz hasletlerden kurtulamamış olan nefsler. Ellerine almış oldukları zaman törpüsünün de yardımı ile inançlarımızın ve ideallerimizin can alıcı noktalarını törpülerler kendi kafalarınca.

 

İşte tam bu noktadan başlamak üzere; artık bizim ideallerimiz, inancımız ya da imanımız mevcut değildir, yoktur. Ortaya çıkan acâyip ve garâip şey bizim değil; yaşanılması 'sosyal hayat' denilen şeyin münadileri tarafından istenilen, dile getirilen ve ortaya atıldıktan sonra da 'ene' üzerinden bizlere dikte ettirilen başkalaşmış, suni ideallerdir. Ne yazık ki, güneşte kalmış kar gibi, buz gibi eridi bizim ideallerimiz. Erimekle kalmadı, hatta buharlaştılar bile. Geriye sadece boş kutusu kaldı. Biz bu iblisçe hayat oyununun içimizi boşaltıp ideallerimizi alıp götürdüğünü göremeyiz, fark bile edemeyiz. İçimizde boşalan imanın yerini, suni ideallerden müteşekkil ayrık otları doldurmuştur artık. Kabın içerisindeki yabancılığın kabımız bile farkında değildir ne yazık ki.

 

Ve biz yavaşça, eski cesaretimizin yerini alan korkaklıkla, yeni realitelerimizi savunmağa başlarız. Belki eski ideallerimizin sadece bir kısmı -o da utanma belası- söylemde yer alacaktır. Eylem sona ermiştir artık. İnanın bir süre sonra söylem de kalmayacaktır. Klasik sözdür; "inandığı gibi yaşayamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlayacak"tır zira.

 

Eyvah! Dev gitti... Devleşmeye mecâl yok artık. Bundan sonra ne yazık ki, maddi kazanımlarını kaybetmemek için silik ve zavallı yaşayacaksın. Her şeyin olacak belki; dünyalıkların, evlerin, arabaların, garantili işin, türlü türlü enfes yiyeceklerin, en kalitelisinden rengârenk giyeceklerin, erişilmez sosyal imkânların olacak. Makamların ve mevkilerin aranılan adamı olacaksın. Ancak ve ne yazık ki şahsiyetin olmayacak. Şahsiyetsiz olacaksın. Bir bukalemun gibi herkesin rengine uyacaksın. Bir sokak yosması gibi geçer akçeni ödeyen herkesle düşüp kalkacaksın.

 

Eyvah! İdeallerin, inançların zirvesi değil; denîliğin çukurlaştığı yer olacaksın. Birilerinin senin ağzından konuşup senin üzerinden muamele etmelerine, seni ve senin imkânlarını kullanmalarına müsaade ettiğin müddetçe maddi değerin, değerlerin artacak; ancak eriyip yok olmağa tükenmeğe devam edeceksin. Belki de yeryüzündeki en acı 'erozyona' uğrayacaksın. Yalnızca iman, vicdan ve ideal sahibi gerçek insanların gördüğü, fark ettiği 'insani değerler' erozyonuna. Bu erozyon karşısında sen çoraklaşırken, iblis ve onun insandan yardımcıları, içerisini boşalttıkları inanç ve ideallerinden yaptıkları kadehlerinde şaraplarını yudumlayacaklar, zâfer naraları ataraktan.

 

Ne oldu sana! Sen ki, sevgilinin kömür karası gözleri için gözünü kırpmadan bir dünyayı yakardın.

Ne değişti ki şimdi! Eskiden, ideallerin ve inancın, imanın uğruna dudağında kırık bir tebessüm, gelecek aydınlık bir günün şafağında pervasız ve vakur, darağacının ilmeğini bile kendi ellerinle boynuna geçirirken, başkalaşanlara tepeden bakardın.

Neden böylesin şimdi! Önceleri sülükleşmiş ve silikleşmiş insanların gidişine, onların kayan hayatına bile ağlardın.

Ne olur geri dön! Silkin ve uyan artık! Yüzündeki sahte tebessüm maskesini sök, at! Kır ideallerinin esaret zincirlerini...

 

Dön ki; inançların her gün yaşanılan hayatın içerisinde nasıl yıpranıp eksiliyorsa, onu tamir edebilmek için, yine her gün O İlahi kaynaktan beslenmeli, yıkanıp temizlenmeli ve imanını yeşertmelisin. Nevbahâr olmalı yine senin için. Aşkının, inançlarının ve ideallerinin bir sonraki gün mücadeleye galip başlamasını sağlamalısın. İnancının özünü saran ayrık otlarını temizlerken, onun dallarında meyveye durmalısın. Yeni iman tohumları atarken toprağına, tevazu ile baş eğip hayatın sahibinden, mutlak ve ezeli vasıfları ile hayatı dilemelisin. Bu devinim karşısında hayretini arttırıp davana olan sadâkatini yenilemelisin. Günün adamı değil, imanının, ideallerinin adamı olmalısın.

 

Ne olur dön! İmanının ideallerinin hayat bulduğu o kutlu günlere, o pervasız ve mütebessim yalın hale, senin olmayan hayatının gerçek sahibine dön geri... O yalın hal ki, bıraktığın yerde seni bekliyor olacaktır.

 

Dön geri artık!...

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
Dr.Tamer 19.08.2009 00:00:00 civarında dedi ki:
Eline ve gönlüne sağlık kardeşim. Allah'a(C.C) emanet ol.
Sadullah BÜYÜKKÖŞKER 19.08.2009 00:00:00 civarında dedi ki:
Allah sizlerden razı olsun. İnsanoğlu öncelikle nefsi ile mücadelesini yapıp doğru yolda ilerlemesini bilmelidir. Bunu yapmak içinde önce nefsini terbiye etmelidir. Yaşantısında her zaman tevazuyu seçen insanlar hep kişi lik olarak yükselenlerdir. Yaşamında kibri sevenler ise batmaya çökmeye mahkum kişilerdir. Toplumda her insan kendi ailesine dini, imanı öğrettiği zaman yetişen nesilde dinine sahip çıkacaktır. Allah sizden razı olsun Ramazanı Şerifniz Mübarek olsun Rabbim her yıl bu zamanlara hayırlısıyla çıkmayı nasip etsin. s.a
0.007 sn.