• A
  • A
08.08.2009
Düşün

Gölge Oyunu

Görüntü asıldan gölgeye indirgendi mi boyut kaybeder. Örneğin üç boyutlu bir cismin gölgesi iki boyutludur. Minicik bir cisim gölge âlemini tamamen kaplayabilir. [1] Gece karanlığında dört tarafı camlı bir odaya, elimizde ışık kaynağıyla girdiğimizde, bu odada oluşacak görüntülerin tamamı, bizim sayemizde nesnel hale gelir. Oluşturduğumuz gölgeleri, Hacivat – Karagöz oynatıcısı bir hayalî kıvraklığıyla, istediğimiz gibi değiştirebilir, onlara şekil verebiliriz. Zayıf da olsa nesnel bir vücudu varlığımız ile duvarlara yansıtabiliriz. Sayemizde gölgelerin sürekliliği devam eder.

 

Oluşan görüntüler bizdendir ama tam olarak biz değildir. Bizim zayıf bir gölgemizdir o kadar… [2] Gölge, yapısı gereği varlığını başkasıyla kaim kılabilir. Mevcudiyeti başkasına bağlıdır. Zayıf da olsa bir vücudu vardır. Farazi veya hayal değildir. Oluşturulmuş bir eserdir. [3] Gölgenin asıl görevi, gölge verene delil olmaktır. Çünkü gölge sahibi, Âlem-i misal olan görüntü âlemine sığmamaktadır. İndirgenemez bir sonsuzluğa sahiptir..


İçinde bulunduğumuz âlem, Zât – ı Akdes’in (c.c) tarifinden aciz olduğumuz kutsî düşüncesinin bir ürünüdür. Her şey ve hepimiz O yüce ve üstün aklın bir tür gölgesiyiz, meyvesiyiz. Ahiret yurdunda ise sonsuzluk ve sınırsızlık diyarlarında, dünyada karşılaştığımız bu gölge oyununun, hâlık – mahlûk düzleminde değil, fakat mahlûk – mahlûk seviyesinde bir çeşidini bizler de yapmaya başlayacağız. Teşbihte hata olmasın, Bir tür gölge verebilen gölge konumuna yükseltileceğiz. Düşünce hızında bir hayat yaşamaya başladığımızda, sahip olduğumuz her düşüncenin nesnel bir gerçekliği olduğunu, onu düşündüğümüz anda da, göz açıp kapayana kadarlık bir sürede gerçekleştiğini göreceğiz.

 

O düşünceyi o anda cismen yaşamaya başlayacağız. Örneğin; hiçbir işimiz diğerine engel olmaksızın, isteğimiz doğrultusunda aynı anda birden çok yerde, hâzır ve nâzır olarak bulunabileceğiz. [4] Gardırobumuzdan elbise seçer gibi istediğimiz bedenin içine girebileceğiz. [5] Evet, burada elhamdülillah diyeceğiz, orada, dediğimiz anda elhamdülillah yiyeceğiz... [6]


Aykut Tanrıkulu


------------------------------------------------------


Dip Notlar:


[1]. Üç boyutlu bir cismi,

İki boyutlu bir evrenin içine sığıştıramayız.

Çünkü boyut kaybedince,

Sonsuz kesitlere bölünür ve o düzlemi tamamen kaplar.

Sonsuzlaşır..


[2]. İ’lem eyyühe’l-aziz! (Ey şerefli kişi!)

Vücut nev’inde (çeşitlerinin oluşmasında) tezâhüm (zahmet, sıkıntı) yoktur.

Yani, pek çok âlemler, haller, vücut sahnesinde içtima eder, birleşirler.

Meselâ,

Gece zamanı duvarları camdan olan

Ve elektrik yanan bir odaya girdiğin vakit,

Âlem-i misale (görüntülere)

Bir pencere hükmünde olan camlarda pek çok menzilleri (yerleri),

Odaları göreceksin.
Saniyen (İkincisi):

Odada otururken,

Kemâl-i suhuletle (kolayca) o misalî odalarda,

Her çeşit tebdil (değişimi), tağyir (dönüşümü),

Tasarruf edebilirsin (dilediğin gibi yapabilirsin).
Salisen (Üçüncüsü):

Odadaki elektrik, elektrik misallerinin en uzağına en yakındır.

Çünkü, o misalî misallerin kayyûmu odur.

(Onun sayesinde tüm gölgeler oluşmaktadır.)
Rabian (Dördüncüsü):

Bu maddî vücudun bir habbesi, bir parçası,

O misalî vücudun bir âlemini içine alabilir.
(Koca gölgeleri istediği gibi kullanır, şekil verir.)

Bu dört hüküm,

Vâcib (Yaratıcı) ile âlem-i mümkinat (yaratılmışlık âlemi)

Arasında da câridir (geçerlidir).

Çünkü mümkinatın (yaratılmış olanın) vücudu,

Vâcibin (önceden var olanın) nurundan bir gölge olduğu cihetle,

Vehmî (sadece görünüşte) bir mertebededir.

Vâcibin emriyle vücud-u hariciyeye girer (nesnel hale gelip görünebilir).

Sâbit ve müstakar kalır (var olur).

Demek mümkinatın (sonradan olanın) vücudu,

Bizzat hakikî bir vücud-u haricî (kendinden menkul) olmadığı gibi,

Vehmî (Görünüşte) veya zâil bir zıll de değildir (hayal de değildir).

Ancak,

Vâcibü’l-Vücudun (varlığı kendinden olanın)

İcadıyla (yoktan var etmesiyle) bir vücuttur..

Mesnevi-i Nuriye / Zeyl’ül Habbe / syf: 116 – 117


[3]. Ehl-i vahdetü’l – vücudun dedikleri gibi mevcudat evham ve hayalât değil.

Görünen eşya dahi Cenâb-ı Hakkın âsârıdır..

..Cenâb-ı Hakkın bütün esmâsıyla hakikî bir surette tecelliyâtı var.

Bütün eşyanın Onun icadıyla bir vücud-u ârızîsi (geçici bir vücudu) vardır.

Ve o vücut,

Çendan (gerçi) Vâcibü’l-Vücudun vücuduna nisbeten

Gayet zayıf ve kararsız bir zıll, bir gölgedir;

Fakat hayal değil, vehim değildir.

Cenâb-ı Hak,

Hallâk (Yaratıcı) ismiyle vücut veriyor ve o vücudu idame ediyor (devam ettiriyor)..

Mektubat / 18. Mektup / syf: 85 – 86


[4]. Hem, nasıl ki şu kesâfetli (yoğun), karanlıklı, dar dünyada,

Güneşin pek çok aynalarda bir anda aynen bulunması gibi;

Öyle de, nurânî bir zât, bir anda çok yerlerde aynen bulunması

-On Altıncı Sözde ispat edildiği gibi-

Meselâ,

Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm bin yıldızda bir anda,

Hem Arşta, hem huzur-u Nebevîde, hem huzur-u İlâhîde bir vakitte bulunması;

Hem, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın,

Haşirde bir anda ekser etkıyâ-i ümmetiyle (takva sahipleriyle) görüşmesi

Ve dünyada hadsiz makamlarda bir anda tezâhür etmesi (görünmesi);

Ve evliyânın bir nevi garibi olan abdalların bir vakitte çok yerlerde görünmesi;

Ve avâmın (halkın) rüyâda,

Bâzen bir dakikada bir sene kadar işler görmesi ve müşâhede etmesi;

Ve herkesin kalb, ruh, hayal cihetiyle bir anda,

Pek çok yerlerle temas edip alâkadarâne bulunması,

Mâlûm ve meşhud olduğundan (çok bilinen bir konu olduğundan),

Elbette nurânî kayıtsız, geniş ve ebedî olan Cennette,

Cisimleri ruh kuvvetinde ve hiffetinde (hafifliğinde),

Ve hayal sür’atinde olan ehl-i Cennet,

Bir vakitte yüz bin yerlerde bulunup,

Yüz bin hûrilerle sohbet ederek,

Yüz bin tarzda zevk almak,

O ebedî Cennete,

O nihayetsiz rahmete lâyıktır

Ve Muhbir-i Sâdıkın (a.s.m.) haber verdiği gibi hak ve hakikattir..

Sözler / 28. söz / Cennet Risalesi / syf: 462 – 463


[5]. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

‘Cennette bir çarşı vardır ki,

Bu çarşıda satın almak veya satmak diye bir şey yoktur.

Yalnız erkek ve kadın şekilleri vardır;

İnsanın canı bir şekil istedi mi ona girecektir..’

Sünen – i Tirmizî / 4. cilt / Cennetin Sıfatı Babları / 2674 no’lu hadis


[6]. Hattâ dünyada yediğin meyve üstünde söylediğin Elhamdülillâh kelimesi,

Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip, sana takdim edilir.

Burada meyve yersin, orada elhamdülillâh yersin!.

Sözler / 32. söz / Mukaddime / syf: 590

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.007 sn.