• A
  • A
21.05.2010
Düşün

Hayat Güzeldir!

Hayat algımız ile ilgili şunu sorgulamamız gerekiyor, ölüm gerçek, hayat yalan mı acaba? Ölüm hayatı tarif eder mi? Yoksa sadece bir geçiş, bir dönüş müdür? Gerçek olan ise yarın hesaba çekileceğimiz bu hayat mıdır?

 

‘Ölümlü dünya' gerçeği, insanların çoğunluğunu, ahirete daha çok değer vererek, bu yolda ömrünü harcamaya mı yöneltmiş, yoksa nasıl olsa öleceğiz, bari tadını çıkaralım mı dedirtmiştir?

 

Yani bu algılayış biçimi ne derece doğrudur ve ne hale dönüştürülmelidir?

 

Görünen o ki, ‘hayat boştur' ve türevi sözlerin kaynağı olan algılayış; ölümün gerçekliğini, ahireti, yani ecel kapısından geçtikten sonra başlayan hayatı değil, burada yaşanan sürecin kısa ve sonlu olmasından, yani insanın heva ve hevesini tatmin etmeye muktedir olmayışından, helal haram ayrımına gitmeden, olabildiğince çok zevk peşinde koşmayı tavsiye eden bir anlayışı çıkarıyor karşımıza.

 

Ve bu bağlamda görüyoruz ki, eğer durduğumuz yerden bakacak olursak, "Hayat dünya hayatıdır." Çünkü özlü bir söz haline gelmiş olan, "ne edersen elinle, o gelir seninle" sözünü de haklı çıkaran durum gösteriyor ki, kazanç da kayıp da burada. Yani birikimlerimizi geleceğe, hatta bir adım ötesi olan ahirete dair yapmanın da yeri burası; zamanı ise, şu an... Özdemir Asaf'ın da şiirinde dediği gibi; Dünya üç gündür, dün geçti, yarın ise meçhul, geriye kaldı bu gün, yani dünya bir gündür o da bu gündür...

 

Meseleye bir diğer açıdan bakacak olursak, "Erteleyenler helak oldu." Hadis-i Şerifi bağlamında yine görüyoruz ki, yapmakla yükümlü olduklarımızı, yapmamamız ertelememiz durumunda yine bir kayıp yine bir ziyan söz konusudur. "Hayat dünya hayatıdır" algısının da diğeri gibi anlaşılması, dünyayı, yani dünyadan olanı daha değerli görüp de, uhrevi gereksinimlerin yerine getirilmemesi durumunda bu anlayışın da neticesi fiyasko olacaktır.

 

Oysa biz dünyaya ne onu hiçe saymak için ne de tek varlık, yani her şey dünya imiş gibi sarılmak için gönderilmedik. Peki hangisi daha değerli diye düşündüğümde benim vardığım nokta, ebedi hayatın yeri olan ahirete geçiş anlamında ölüm anlamlıdır, yaşanacak imtihan diyarı olarak da dünya... Çünkü burası bir ‘edinme diyarı'dır. Biriktirmek için imkanlar verilmiş bunun için gereken donanım ile halk edilmiş insan ve çevresine bunun izlerini sürebileceği, veriler yerleştirilmiştir. Bir vazife için geldiğim bu dünya hayatı, ölümlü, yani sürecin bitecek olması ile anlamlı hale gelmiş, ve değerlenmiştir. Hiç bitmeyen bir edinme/öğrenme süreci ve hiç bitmeyen bir sınav, sonunda bir ehil olma durumu peyda olamayacağı için ve her hangi bir değerlendirme ile neticelenmeyeceği için anlamsız düşecektir.

 

Bununla birlikte ahirette buradakinin benzeri sorumluluklar ve görevler olmaması durumu da yine bize, vazife nevinden yapacaklarımızın burada mümkün olduğunu göstermektedir. Çünkü çizginin ötesinde artık yaşananlar sebepler perdesinden sıyrılmış, tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmış olacaktır. İnsanın görmediği Allah'a görürcesine ibadetinin, kulluğunun yeridir bu dünya. Diğer tarafta ise neticeler hasıl olacak ve orada yaşanan ödüller de cezalar da bu dünyada yaşanmış ve bitmiş işlerin neticeleri olarak halk edilen durumlar olarak kendini gösterecektir.

 

Allah'ın affının sonsuzluğunu anlamamız mümkün değilken orada tövbe yok, af yok dememiz de mümkün değildir. Yani biz ne yaparsak yapalım yine Allah dilerse affeder ya da Allah muhafaza...

 

Bizim bu dünyada yaptıklarımız, bize lütfedilenlerin, yani ikram-ı İlahinin karşılığı olamaz. Hatta bu bağlamda kıyas dahi edilemez. Yine de ancak Allah'ın affı ile mümkün olan bu kurtuluşa dair adımlar atabileceğimiz yerdir burası. Hayat dünya hayatı, ahiret yani sonsuz olan ise onun neticesidir. Eğer Allah katında da dünya hayatı bu denli önemli olmasaydı, peygamberler gönderilip de insanlara bu diyardaki hayatlarını nasıl geçirmeleri gerektiğine dair emirler iletilmezdi. Bununla birlikte Allah C.c. ‘nun insanlığı yaratmaktan maksadını beyan ettiği "Gizli bir hazine idim açığa çıkmayı diledim" kudsî hadisinden de anlıyoruz ki bu açığa çıkma, Resûlullah'ın şahsi münacatı olan Cevşen'de ifade edilen hali ile "şiddet'i zuhurunda gizlenme" şeklinde gerçekleşmektedir. Yani O her yerde ve şeyde olması ile gizlidir. İnsanın O'na yaklaşması, bu yönde bir adım atması Allah'tan gelecek on adıma vesile oluyorsa, bu dünyada atılan her adım çok değerlidir...

 

Hz Muhammed'in (S.a.v) hayatına baktığımızda yine bu dünyaya bir tarafıyla hiç değer vermezken, diğer taraftan ise her adımını dikkatle atıp, yapması gerekenleri yaparken, bir yan da sürekli tövbe ve istiğfar ile meşgul olduğunu görüyoruz. Bu dünya, ekinin ekildiği, ahiret ise hasadın elde edildiği yeridir. "Dünya ahiretin tarlasıdır" sözü yine bunu çıkarır karşımıza ki, dünyada ekmeyen ahirette ne biçer? Yine vurgulamakta yarar var ki, Allah'ın Affı sonsuz ve onun dilemesi ile her şey mümkündür. Bir adım atılması durumunda hidayeti veren de diğer tüm fiiliyatı halk eden de ancak Allah'tır. Dolayısıyla bizim bu dünyada yaptıklarımız her şey değil ama çok şeydir.

 

Netice itibari ile şunu açıkça görüyoruz burası her açıdan ulaşmak için hatta çizgiyi geçmek için verilenlerin, aklın, zamanın ve sağlığın kullanılacağı yerdir. Çünkü burada her şey sonlu yani biticidir. Bitici olması ve bir netice beklenir olması onu daha da anlamlı kılar. İnsan yaptıklarıyla Yaratıcıyı memnun etmek ya da Rahmetini incitecek hareketlerde bulunmak arasında serbest bırakılmıştır.

 

Ulaşmanın hatta ötesine geçmenin diyarı olan bu zemindeki bir diğer güzellik ise; her şeyin özgürlük içerisinde verilmiş ve istenmiş olmasıdır. Hemen hemen tüm farzlarda gereken ilk koşuldur özgürlük. Bu hayata özgürlük ile olduğundan da daha yüksek bir anlam yüklenmiş ve insanlara Allah c.c. Kur'an-ı Kerim'de "Kalpler ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur" (Ra'd; 28) buyurarak, son noktanın yine ilk nokta ile aynılığını ifade etmiştir. Çünkü kalp ilk attığı andan itibaren zaten Allah'ı zikretmektedir. Yani bu hayatın maksadı; görmediği Allah'a özgürce ve görürcesine bağlanmaktır. Ahirette ise bu durum daha farklıdır buradaki benzeri bir özgürlük, yani sebeplerin gizleyiciliği olmadığı için farklıdır. Bir diğer açıdan hayat, Allah'a en asi olan şeytanın da mücadele alanıdır ki, Allah'ın kullarından şeytanı dize getirecek ve Rab'bini bu bağlamda sevindirecek olanların da yeridir. Bu anlamda ahirette mücadele de yoktur.

 

Tüm bunlarda sonra vardığım nokta yine "Hayat dünya hayatıdır." sözü ile şekilleniyor, ancak bu söze bir ekleme yapmak da artık kaçınılmaz hale geliyor. Sonsuz bir hayata dair bir imtihan diyarı olması ve sonsuz hayatın şekillenmesine zemin teşkil edeceği için değerli, ölüm ile biteceği için amacına uygun ve bu handan geçen her yolcuyu bekleyen bir hesap ve netice olarak ahiretin varlığı ile yaşanmaya değer bir serüvendir bu dünya...

 

Ömür kelimesi, imar ile aynı kökten olup, yapılanma sürecidir. Ahirette ise karşılıklar vardır. Burada ‘bir' yapana, karşılığında ‘bin'in verildiği diyardır ahiret. 

 

Yani, zordur bu diyardaki her şey, güzeldir; anlamlı, sonlu ve değerlidir...

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.007 sn.