• A
  • A
08.08.2009
Nazım

Su üstüne yazılmış yazı *

“İnsanların diktikleri yüzyıllık taşlar, Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir..” der, Muhyiddin Şekûr. 30 ağustostan az önce, 10 Kasımdan az sonra gelen iki büyük deprem, Allah’ın kudretinin ne anlama geldiğini acı acı teyit ettirdi hepimize. Nice yıkılmaz dediğimiz binalar, nice eğilmez dediğimiz başlar, ‘Su üstüne yazılmış bir yazı’ gibi siliniverip gittiler.. 17 ağustos depremi Allah’ın kesin bir ikazıydı. [1] Hemen akabinde gelen 12 Kasım depremiyse, O İlahi ikazın da ikazı mahiyetindeydi. İlk depremin anlatmak istediklerini iyice kavrayamamış, ve ‘ne oluyor buna?’ demiş olmalıydık ki, [2] İkinci şok ikazla tanışıverdik. Birçok ehli dinin dile getirmeye çalıştığı, adeta yırtındığı hakikatleri, Bir çırpıda tekrar söyleyivermişti ikinci deprem..


Bazı insanlar, depremden çok daha fazla depremin sonuçlarından ürktüler. Öyle ya koca bir unsur konuşmaya başlayınca, [3] istisnasız herkes onu dinliyordu. İçimizdeki deprem korkusu bir ise deprem musibetinin etkileri bin oldu. Adeta tarihçe-i hayatlarımızı hızlı gösterilen bir film gibi seyrediverdik. Gelecek hayalleri ile süslenmiş ömürlerin, kırk beş saniyede tükenivermesiyle sarsıldık. İşte esas sarsıntı buydu. Yıkılan, binalardan çok bizlerdik. Hayatlarımızdı… İçimizde bir şeyler deprendi. Fay hatlarından çok daha derinlerde, ta içimizde kırılmalar yaşadık. Maalesef depreme dayanamamıştık..


Deprem için neler neler söylenmemişti ki.. Kimimiz altımızın çürüklüğünden bahsetti, kimimiz de üstümüzün çürüklüğünden.. Deprem asıl içimizin çürümesinden dolayı gelmişti. Hem de göstere göstere… Depreme dayanıklı insanlar yetiştiremediğimiz için, [4] Hakkımızda takdir edilmiş olanı kazaya çevirmiş olduk. Deprem kuşağında yaşıyor oluşumuz bizim için mukadderdi. Fakat bu, depremin olması için ‘gerekli ve yeter bir şart’ değildi.

 

Depremin ne zaman ve nasıl geleceği belli olmuyordu. İnsan unsurunun içinde olduğu, bir dizi hazırlık şartlarının var olması gerekiyordu. Bizim için mukadder olanı takdir eden Zât (c.c), hükmünü geciktirebilir veya iptal edebilirdi. Ama olmadı.. Yapamadık.. Adeta paratoner gibi üzerimize üzerimize çektik deprem şahikasını.. Depreme dayanıklı insanlar yetiştiremediğimiz için de, Mukadder olanı hakkımızda kazaya çevirdik.

 

Aynı şiddette başka memleketler de sallanıyordu, ama bizdeki kadar insan kaybı olmuyordu. Her depremde binası çökmeyecek bir devlet arıyorduk. Neden en büyük hasar hep kamu binalarının oluyordu? Evet, depreme dayanıklı insanlar yetiştirmeliydik. Millet olarak en büyük hazırlığımız bu olmalıydı bizim..


Aykut Tanrıkulu

 

 

* Bu yazı 1999 depremleri sonrası kaleme alınmıştır. 17 ağustos depreminin yıl dönümünde, yitirdiğimiz insanlar için tekrar Allah’tan rahmet diliyorum..



Dip Notlar:


[1]. Afetler, iman zayıflığından kaynaklanan hâtâların neticesidir..

Kastamonu Lahikası / syf: 14


Zelzele gaflet ehlini uyandırmak içindir..

Sözler / 14. söz zeyl / syf: 160


[2]. Zilzal suresi / ayet: 3


[3]. Zilzal suresi / ayet: 4 – 5


[4]. Ahmet Taşgetiren / Depreme dayanıklı insan

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.010 sn.