• A
  • A
27.10.2009
Düşün

Toprak

Hani hep denir ya; ‘Bir gün hepimiz toprak olacağız!' diye, yani bir gün hepimiz topraktan yaratılmak suretiyle bize giydirilen bedenlerimizden sıyrılacak, cesetlerimizi ait oldukları yere, toprağa verip, bedenen tekrar dirileceğimiz, Rabbimizden bizim için kolaylaştırmasını dilediğimiz o çetin hesap gününü, ruhumuzun ölümsüzlüğünde bekleyeceğiz. Madem bu çark böyle dönmekte ve bizim için bedenimizi toprağa iade etme durumu kaçınılmaz ise, o bedeni toprağa vermeden önce, onun neden topraktan geldiğine, Halık'ın bizi neden topraktan halk ettiğine ilişkin düşünmemiz gerekmez mi?


İnsan olarak yaratılmışlığın, aklın ve bunun getirdiği bir özellik olan kıyas edebilirliğin, yaratılışa ve bizden beklenenin ne olduğuna cevap arama sürecinde, bize verilenleri, mahiyetimizde barındırdıklarımızı anlamak için, neden topraktan yaratıldığımızı anlamaya çalışmanın iyi bir çıkış noktası olacağı kanaatindeyim.


İnsanın topraktan yaratılmış olması, fıtrata, hayata ve ölüme ve dahi tekrar dirilişe işaret ederken, aynı zamanda, fıtratın bozulmadan muhafazasının nasıl, hangi hasletlere bağlı olduğuna, hayat denilen sürecinin nasıl işlediğine ve nasıl işlemesi gerektiğine, ölüme ve ölümün, ‘aslına dönüş' olduğuna ve ecel kapısından geçtikten sonra başlayan hayata dair ipuçları sunmaktadır bize.


Biraz daha geniş bakacak olursak, Allah (c.c.) bizi topraktan yarattı ve yine o toprağı, hayatın kaynağını, çok mütevazı bir şekilde, hayatın mekanı olarak ayaklarımızın altına serdi. Bu bakış, bizi fıtratın muhafazasının tevazu ile olacağı gerçeğine götürürken, her türlü kibrin, hırs ve öfkenin, fıtratı zedeleyeceğini, onu, yüksek kılanın, alçak gönüllülük olduğunu göstermektedir. Sadece bu kadar değil tabi, toprağın özelliklerine baktığımızda orada tevazu ile birlikte cömertliği ve bu cömertlikten doğan bereketi ve aynı zeminde çok farklı canlıların aynı topraktan hayat bulduğunu, yani baskıcılıkltan, tektipleştiricilikten çok uzak bir genişliği, özgürlüğü ve bu farklılıkların bir arada olabilirliliğini, yani hoşgörüyü görebiliriz. İşte az bir çabayla saydığımız bu özlellikleri fıtratın muhafazası için muhafaza etmeli ve hatta geliştirip güzelleştirmeliyiz.


Diğer taraftan, hayatın işleyişine bakar ve topraktan yaratılmış olduğumuz durumunu göz önünde bulundurursak, daha önce dediğimiz gibi, nasıl ki aynı topraktan binlerce çeşit canlı hayata geliyorsa, insanın mahiyetinin de olması gerektiği gibi işlendiğinde, bir çok meyva verebileceğini, onun da tıpkı toprak gibi herşeye müsaitliğini görmek mümkün. Bunca lütufla donatılmışken, hayat bahçesini türlü meyvalarla süsleyip, geliştirip, tüketmekten ziyade üreten, alan olmaktan ziyade veren olmaya gayret gösteren bir yaşayışın tercih edilmesinin gerekliliğini görüyoruz. Ve yine Muhammed Mustafa (a.s.v)'in tavsiyesi olan; "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için..." dengesi çıkıyor karşımıza. Bu durumda insanın, kendisini hayrı tercih etmek suretiyle, manevi anlamda da donatması, verilen özellik ve imkanların bir şükrü olarak, onları Rıza-i İlahi'ye uygun bir şekilde kullanması gerekliliğini idrak ediyoruz.


Hayat süreci böylece akıp giderken, sıkça sorulan "Nereden geldik nereye gidiyoruz?" sorusu da çok manidar bir şekilde, fiziksel olarak ölüme işaret etmektedir. Topraktan yaratıldık ve yine toprağa gireceğiz. İşte tam da burada bambaşka bir kapı açılıyor. Çünkü biliyoruz ki toprağa düşen her tohum, yeni bir hayata açılmak için mevcut bedeninden sıyrılır. Bu sıyrılışta, içinde ne varsa açığa çıkması ve o yönde netice vermesi kaçınılmazdır.


Bir misalle açacak olursak: Portakal çekirdeği mahiyetinde portakal ağacını barındırır ve o çekirdek toprağa düşüp de kabuğunu çatlattıktan sonra, mahiyetindeki açığa çıkar ve oradan bir portakal ağacı yetişir. Ancak ne varki bir portakal çekirdeği kendi mahiyetine nüfuz etmeye muktedir değildir, yani ondan portakal ağacından başka bir hayat netice vermesi beklenemez. İnsanı, Eşref-i Mahlukat yapan sırlardan biri de kendi mahiyetine nüfuz edebilmesi, toprağa düştükten sonra, yani ölümden sonra nasıl bir ebedi hayatı netice vereceği noktasında etkili olabilmesi, idrak sahibi olması suretiyle, hayrı yahut şerri tercih edebilir olmasıdır. Ve insan toprağa düştükten sonra tıpkı yine toprak örneğinin kullanıldığı, "Ne ekersen onu biçersin." sözündeki gibi, ne biriktirmişse, o açılacak ve bu durum üzere bir netice oluşacaktır.


Tabi bu noktada affı sonsuz olan, hidayet edici olan ve halden hale dönüştürmeye kadir olan Allah'ın müdahale edebilirliğini, affedebilirliğini ve dönüştürebilirliğini unutmamak lazım. Bize düşen, bize bahşettiği hayatın, topraktan geldiğni ve toprağa düşmek suretiyle ebediyete açılacağını hiç aklımızdan çıkarmadan, bu duruma uygun bir yol belirleyerek, yolculuğumuzu yaşamaktır.
Yollarımızın cennette kesişmesi duasıyla...

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
nedim yavuz 31.10.2009 11:51:33 civarında dedi ki:
Yazıyı okurken hayatım değil ama insanlığın hayatı bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Başlangıç, gidişat ve son. Yanısıra, topraktan yaratılmış olmamızın sırrını ve ona olan benzerliğimizi ve farklılıklarımızı anlamak için dönüp toprağa ve kendimize bakmamız gerektiği. Nİhayetinde bunları aktarmanın, anlatmanın, yazmanın güzelliği... Eline sağlık kardeşim. Rabbim ilmine ilim katsın. Bu arada duana katılmamak içten değil. İnşallah cennetin sonsuzluğunda buluşmak üzere...
0.007 sn.