• A
  • A
07.03.2011
Eleştiri

Gökte Ay Var

Arabadayım. İşe gidiyorum. Dışarısı karanlık, sabah ezanının okunmasına daha yarım saat var. Birden yolun ışıklarından farklı bir ışık fark ederek kaynağını bulmak için kafamı kaldırıp bakınca onu görüyorum. Ay'ı. Güzelliği karşısında irkiliyorum, Farshchian'ın minyatürlerindeki Ay gibi, sanki insan algısındaki bir cennet sayfası. Dünyadaki hayata katlanabilmek adına bir anlık cennet görüntüsü...

 

"Her şeye rağmen gökte Ay var". Gözlerim Ay'ı izlerken birden aklıma gelen bir cümle. Nereden olduğunu hatırlamam ise fazla sürmüyor. Dr. Mustafa Ulusoy'ın "Ay Terapisi" kitabı düşüveriyor önüme kafamdaki kütüphaneden. Kitabın sayfalarını hafızamda sayfa sayfa açmaya başlıyorum.

 

"Yolunu bulmak isteyen insanların yanında, hüzünlü ya da çok mutlu insanlar da bakışlarını gökyüzüne dikerler. Aşık olmuş insanlar ile aşkını kaybedenlerin ortak özelliği, aya olan tutkularıdır. Aşık olmanın ve aşkını kaybetmenin şaşkınlığı insanları birleştirir ve onların bakışlarını gökyüzüne çevirir. Aşık olan insanlarla aşkını kaybetmiş olanların diğer bir ortak özelliği, saatlerce deniz kenarında yaptıkları yürüyüşlerdir. Gökyüzü ile denizin ortak özelliği, belki de uçsuz bucaksız, sonsuz görünmeleridir."

 

Ulusoy, kitabında Dr. Mavi'ye söyletir yukardaki sözleri. "Başım arı kovanı gibi vızır vızır"diyen hastası Merih'e Dr. Mavi'nin uyguladığı terapinin adıdır Ay terapisi. Bir zamanlar yeryüzünün Dr.Mavi'yi de  bunalttığı dönemde kendisine uyguladığı ve faydasını gördüğü "bakış açısını değiştirmek" olarak özetlenebilecek bir yöntemdir aslında bu.

 

"Bir nesneye uzun süre aynı yerden bakmanın, onunla uzun süre aynı tarzda bir ilişki halinde olmanın bir tehlikesi de; insanın artık o nesneyi çok iyi bildiğini ve tanıdığını sanmasıdır. Bu, kişide o nesne üzerinde egemenlik duygusu uyandırır. Zararlı bir durumdur bu. Bir yere sürekli bakan, kendinden emin olmaya başlar. Bu yüzden insan bir nesneye baktığı yeri zaman zaman değiştirmelidir."

 

Dr. Mavi hastasının gözlerini, sıkıntılarının kaynağı yeryüzünden gökyüzüne çevirmesini ister ve ordan bakmasını ister kendisine.

 

"İnsan kendisini tanımak istiyorsa kendisine başka başka yerlerden, farklı açılardan bakabilmelidir. Bu şekilde kendisiyle ilgili taze, farklı, daha derin bilgiler elde edilebilir.Yaşam durağanlık tanımaz;devinim üzerine kuruludur... İnsanın kendisini tanıması da bir süreçtir ve devinime tabidir."

 

Bir yandan kitapta yazılanları hatırlarken bir yandan da yola devam ediyorum, varılacak yere henüz ulaşmadım. Neyse ki arabayı kullanan ben değilim böylece gözümü Ay'ın üstünden ayırmadan yolun sonuna gelmeyi bekliyorum. Birden fotoğrafını çekmek geliyor içimden, bütün bencilliğimle sahip olmak istiyorum gökyüzünde o herkese ait olan güzelliğe, günışığında kaybolsa bile ben bakmaya devam etmek istiyorum. Ne de olsa "gökte ay, yeryüzünde benlik var." Ama fotoğraf bilgim bunun olmayacağını söylüyor. İnsan henüz bütün kibrine rağmen gözünün gördüğünü bir fotoğraf makinesine yaptıramıyor. Sonra birden bir fotoğraf yolcuğu hatıraların arasından çıkıveriyor. Geçmişte bir gün bu saatler. Galata köprüsü üstünde iki kişi güneşin doğuşunu bekliyor. Biri ben diğeri ise artık bu dünyaya ait bekleyişlerini bitiren başka bir alemde hepimizin yolculuğunun bitmesini bekleyen biri. "Gel bak" diyor kurduğu tripodun üzerinde bekleyen fotoğraf makinesini göstererek. Eğilip bakıyorum, Süleymaniye Camii, henüz aydınlanmaya başlayan güne, bakmayı bilen gözler için bütün güzelliğiyle çıkmaya hazırlanıyor. Gecenin ışıkları henüz söndürülmemiş. Elim deklanşöre giderken "Daha değil" uyarısı geliyor."Sabırla beklemeyi bilmelisin, bu fotoğrafın henüz zamanı gelmedi. Gözün görmediği ışıklar birazdan Camii'nin arkasında bir gökkuşağı gibi yer alacak. Sen görmeyeceksin ama fotoğraf makinesi görecek"diye de ekliyor. Bir soru boşlukta asılı kalıyor o günden. Gerçek hangisi? Gözün mü yoksa makinenin gördüğü mü? Geri çekilip beklemeye başlıyorum. Hatıramda bekleyişim sürerken ansızın Ay Terapisi'nden "gerçek" üzerine sözler dökülüyor bu sefer de.

 

Dr.Mavi, Ay terapisini uyguladığı bir başka hastasıyla Zühre ile hakikat üzerine konuşmaktadır; "...İki hafta önce bana ayın tepsi gibi yuvarlak olduğunu, geçen hafta hilal biçiminde olduğunu bugün de ilk dördün biçiminde olduğunu söyledin. Hangisi doğru? Hepsi doğru. Hakikat tektir. Bu doğru. Ama hakikatin görünümleri farklılık arz edebilir. Sen sadece hakikatin sendeki görünümünü söyleyebilirsin..."

 

Ay  Terapisi, insanın kendini daha doğrusu varoluşunu sorgularken çıktığı yolda Yaratıcının emrine uyan tabiatın bize ışık olabileceğini söylüyor. Bunu da özellikle başrole Ay'ın konulduğu çeşitli psikoterapi öyküleriyle yapıyor.

 

Mustafa Ulusoy, çok sade bir dil kullanmış  kitabında, okuyucuyu içtenliğiyle hemen yakalıyor. Ama benim kitabı bitirmem çok uzun zamanımı aldı. Çocukluktan kalma eski bir alışkanlık benim ki. Babamın aldığı çikolataları da hemen yemez saklardım. O kadar çok severdim ki bitmesini istemezdim çünkü...

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.006 sn.