Listeye Dön
tanıtım foto

Kendinden Öte Bir Yol

Yazar : Salih Özaytürk
İkinci Baskı: 2010
Timaş Yayınevi

 

Kitaptan alıntı:

 

"Biraz geç oldu, biliyorum. Geç kalmak belki de yaşamının bir parçası haline gelmiş bir insan olarak, yaşamın gerçeklerini sorguladığım onca yıldan sonra, düşüncelerimi imkân dâhilinde anlaşılır bir şekilde, ama öncelikle kendi anladığım, kendime anlattığım boyutuyla ifade etmeye çalışıyorum. İnsanın düşündüklerinden çok, kendi yaşantısına anlam katan içselleşmiş gerçekleri ifade etmesini, ama ifade ederken mümkün olduğu kadar anlaşılır olabilmesini önemsiyorum.

 

Görebildiğim kadarıyla insan çevresindeki gerçekleri iki biçimde irdeliyor ve irdeleme biçimiyle bağlantılı sonuçlara ulaşıyor:

 

"Nasıl?" sorusuyla başladığı düşünsel yolculukla, olayların yaşandığı maddesel boyutu sorguluyor ve sebep-sonuç bağlantılı yorumlara gidiyor. Neticede, evrenin işleyişini ve bu işleyiş içerisinde yaşamını nasıl sürdürebileceğini, açlıktan kurtulup yaşamını sürdürebilmesi için yemeğe ihtiyacı olduğunu, ısınmak için ateşe, ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştırmak için aletlere muhtaç olduğunu öğreniyor ve böylece teknolojiyi üretebiliyor insan.
Bu tarz yorumlarla açığa çıkan bilgiler birikiyor ve ‘bilimler'e dönüşüyor. Bilimler güneşin nasıl yandığını, dünyanın nasıl döndüğünü, mevsimlerin nasıl oluştuğunu, her Allah'ın günü geriye doğru kayarak ayın doğuş saatinin nasıl değiştiğini, canlıların nasıl oluştuğunu, insanın nasıl geliştiğini, hastalıkları ve çarelerini, binlerce, milyarlarca problemi açıklayabiliyor.

 

Ama gelin görün ki, insana bahşedilmiş en güzel özelliklerden olan şuur ve akıl arasından gizliden gizliye açığa çıkan anlamlara dair meraklı sorular kalb-i insanı en derinden meşgul etmeye devam ediyor. Kâinat neden var? İnsan neden yaratılmıştır? Neden musibetlerle kuşatılmıştır? Kudreti Sonsuz Biri'nin yaratmakta olduğu hayatta neden ve niçin çalışmak zorunda bırakılmıştır? Dünya neden yaratılmıştır? Neden dünyada yaratılmışız? Cennette kalsak olmaz mıydı? Hayrın ve şerrin karmakarışık var edildiği bir vasatta nefis gibi belâlı bir yoldaş, İblis gibi kötü bir arkadaş başımıza neden musallat edilmiştir?..

 

Bu tarz sorularımıza cevap ararken, her şeyi açıklayabileceği iddiasıyla karşımıza dikilen bilimin, bütün bu olayların neden ve niçin gerçekleştiğini anlamaktan da, anlatabilmekten de nihayetsiz derece uzak olduğunu kavramakta gecikmiyor insan. Çünkü bilim, kendi maddî gerçeklerine o kadar gömülmüştür ki, mana âlemine karşı kaçınılmaz olarak körleşmiştir. Elbetti ki "nasıl" sorusunun cevabı olarak üretilen bir şeyin, "niçin" sorusuna cevap vermesi beklenemez, o cevap verebileceğini iddia etse bile...

 

Dinler de içerisinde bulunduğumuz zaman diliminde farklı bir açmaza düşmüş değillerdir. Namazın nasıl kılındığı, orucun nasıl tutulduğu ya da kiliselerde ayin esnasında nelerin nasıl yapılması gerektiği, din büyüklerine hürmetin kuralları ayrıntılarıyla anlatılıyor, ama bunların neden ve niçin yapıldığı atlanıyor. Hatta bu tarz sorgulamalar birer ölümcül şüphe olarak algılanıp büyük günahlar kapsamına dâhil ediliyor.

 

Kısacası, insanlık bugün bilgi ile kavramı, öğrenmekle anlamayı birbirine karıştırdığı için, yaşamın görsel olarak gösterişli bir hale büründüğü ama anlamsal olarak güdükleştiği, maddî zenginlikler içerisinde manevî fakirliklere, bunalımlara sürüklendiği, soruların sorunlara dönüştüğü tehlikeli bir sürece girmiştir.

 

Varlıklar, kâinat kitabının harfleri; olaylar, harekeleri gibidir. Kâinat kitabındaki varlık harflerinin maddî şekillerine dair bilgileri elde ettikten sonra, içerisinde yaşadığımız hayat ve bu koca kâinat, anlaşılmayı bekleyen bir kitap olarak karşımızda durmaktadır işte.

 

Kur'an ise bir bilgi kitabı olmaktan çok ama çok öte, bir ‘anlam kitabı' olarak bizi içerisinde yaşadığımız hayata, kâinata, Yaratıcı'nın varlığına ve sıfatlarına dair düşünsel ve duygusal gerçeklemelere, zihin ve şuur yardımıyla bilgilerimizi güncelleyerek, gerçekleyerek "yaşantılarımızı anlamlandırmaya" davet etmektedir.

 

Bizden önceki o güzel insanlar bu nedenle, işte şu içerisinde yaşadığımız zamanın çocukları olan bizlerin yaşantılarının anlamlanması, anlam boyutuna doğru olması gereken yolculuğumuzun kolaylaşması uğruna dünyanın lezzetlerini hiçe sayarak yaşamışlardır.

 

Bizden öncekilerin bizim için yaptıklarının bir devamı olarak, bizden sonrakilerin yaşamlarının anlamlanabilmesi için Resûlü Ekrem'in "Toprağın altı üstünden hayırlı olacak" dediği şu ahir zaman şartları içerisinde yaşamak, düşünmek ve ifade etmek zorunda kalışımız bu yüzden..."

 

 

Salih Özaytürk

 

0.031 sn.