• A
  • A
23.10.2009
Kavram

Bir ‘Başka' Bayram...

Hayli bir zaman önce fark ettiğim bir tuhaflıktı bayramlar. Sevinmek.. Ama neye, niçin sevindiğini bilemeden sevinmek. Bir taraftan çevrendeki herkes sevinçli ve coşkulu, cömert ve hazır olduğu için farkına bile varmadan kaptırıvermek kendini ortama. Diğer taraftan, bu akışın dışına çıkarak "neden, niye?" diye sormaktan kendini alamamak...


Eğer birazdan açacağım bakış açısı olmasaydı, belki bu geçtiğimiz Ramazan Bayramı da, belki sonrakiler de farklı olmayacaktı; bayram yine, "Bindik bir alamete!" nevinden devam edip gidecekti benim için. Ama bu sefer farklı oldu, yani bayramın farkına varmak nasip oldu.


Nasıl mı oldu?


Bir açıdan mü'min için her yer gurbettir ya, içimdeki bu gurbeti bir parça olsun azaltmak için, hemen her yaz mevsinin bir bölümünü geçirdiğim diyara, bu sefer Ramazan ayının yaza gelmesi üzerine "Bu ramazan, bir başka ramazan olsun!" diyerek Ramazan ayında gittik. Tatil yapma maksadıyla değil, ramazanı o eski anlamıyla yaşamak arzusuyla ramazanın ortasına gelmeden önce iftarları Kilis'te yapmaya başlamış olduk.


Her yerin kendine özgü bir ramazan algılayışı vardır. İstanbul'da bir başkadır ramazan, Kilis'te bir başkadır. Bazı yerlerde o hiç yoktur, adı sanı anılmaz! Bazı yerlerde ise ondan başka bir şey yoktur...


İşte, Kilis, Ramazan ayında kendini hemen tümüyle ramazana ve onun geleneksel gereklerine göre şekillendiren bir diyardır. En azından benim âlemime yansıyan hâli böyledir. Orada yaşadığım çevre, aile ortamı ise bu hâlden uzak değildir.


Akşamları, terasta birlikte yapılan iftardan sonra Teravih Namazı asmanın altında ailece kılınır. Sonrasında ikram edilen çayların eşliğinde bazen kıvam bularak herkesi kendine cezbeden, bazen ise ikili üçlü muhabbetlere evrilerek devam eden sohbet... Bu esnada kâh gökyüzünde salkımlanmış yıldızlara takılır gözleriniz, kâh asmadaki yapraklara, salkımlara...


Anadolu'nun küçük şehirlerinin gecelerinde gökyüzü, İstanbul gibi büyük şehirlerin gökyüzü manzaralarına benzemez. Şehir henüz küçük, ışıltısı zayıf olduğu için, gökyüzü gece ışıklarının etkisiyle perdelenip, karanlığın berraklığı bulanmamıştır oralarda. İsterseniz yıldızları bir bir sayabilirsiniz...


İşte böyle günlerden bir gün, böyle gecelerden bir gece, yıllar yılı uzaktan da olsa fark ettiğim bir ayrıntıya, belki biraz da bayramın yanaşmasının etkisiyle yeniden takılıverdim. Kelimeler zihnimde "Nedendi, niçindi?" diye otistik takıntıya benzer usançsız bir tekrar içerisinde dönüp durmaya başladı yine. Zihnimin semasındaki karanlık yoğunlaşırken anlam yıldızları berraklaştı ve yanaştı, görünür hale geldiler. Ve sonrasında, o gizli anlamın tamamı olmasa da belki bir kısmı, ummadığım bir tarzda buluşup ayrışarak açılıverdi.


Şöyle ki,


İslamî gelenekten kaynağını alan bizdeki Ramazan Bayramı'nın, İslam'ın kaynaklandığı topraklardaki ismi, I'yd-ül Fıtr'dır. I'yd bayram demektir, bu kelimede sorun yok. Sorun ikici kelime olan ‘fıtr' kelimesindedir. İşte uzaktan baktığım kelime bu kelimeydi, bayramla ilişkisini anlayamıyordum, anlayamam diye de uzaktan bakıyordum yani...


Mana yakınlaşınca gördüm ki ‘fıtr' kelimesi ‘fıtrat' ile aynı kökten gelen bir kelimedir. Fıtrat ise varoluşun keyfiyetini, yani niteliğini, içeriğini fısıldayan bir kavram...


Mesela demir, o sert ve soğuk, buna rağmen şekillenebilir özelliklerle yaratıldığı, yani kendisine böyle bir fıtrat verildiği için demirdir. Yine, suya işte bu akışkan ve nüfuz edici, donduğu takdirde kırılgan özellikler ihsan edildiği için bu gördüğümüz haliyle su olmuştur. Yine hayvanlara, mesela kediye, kedi olma özellikleri bahşedildiği için demir değil, su değil, ot değil, belki onların üzerinde bir mahluk olan 'kedi' olmuştur.


Biz ise, taş değil, toprak değil, ot değil, ağaç değil, kedi değil, at değil, hatta melek değil insan olarak, tüm bu sayılanların üzerinde bir varoluşla, mahiyetçe, keyfiyetçe, suretçe ve siretçe, istidatça daha mükemmel ve derin yaratıldığımız, yani bize insan olma fıtratı ihsan edildiği içindir ki ‘insan' olmuşuz.


İşte Ramazan ayından hemen sonra gelen üç günlük bu bayramda, ramazan bittiği için ya da gelenek böyle emrettiği için değil, insan olarak yaratıldığımız için bayram yaparmışız meğer. Benim anlayamadığım ve takılıp durduğum o kelime, yani ‘fıtr' bu manaya işaret edermiş, anladım.


Yaratıcımız, Resûlünün işaretiyle insan olarak yaratılışımıza sevinmemizi, bu sevinçle O'nun bu ihsanını yâd etmemizi murat etmiş. Yoksa ramazan bittiği için bayram biraz tuhaf oluyor. Hani Bektaşinin birinin dediği gibi, bir gün Sünnînin birine demiş: "A sizi köftehorlar! Güya ramazan bitiyor diye üzülüyorsunuz. Öyleyse sonrasında bu bayram niye?.."


Keşke o Bektaşi şimdi burada olsaydı. Ona derdik: "A Bektaşi, insan olarak yaratılışına sevinemiyorsan bizim suçumuz ne?"


Yani, bu bayram, Ramazan ayı bittiği için ya da oruç tutup çokça sevap kazandığımız için ihdas edilmiş bir bayram değildir. İnsan olarak yaratılışımızın bayramı olan Fıtr Bayramının Ramazan içerisinde verilen Sadaka-ı Fıtr'la da, ramazanla da ciddi bağlantıları var. Özetle açacak olursam:


Nasıl ki, herkesin takdir edeceği bir başarı kazanınca ya da cidden mutlu olduğumuz bir olay yaşayınca etrafımızdakilere imkanlarımız dahilinde küçük de olsa ikramda bulunuruz; tatlı, çikolata gibi şeyler ikram ederiz. İşte fıtr sadakası yada ‘insan olarak yaratılışımızın ikramı' da böyle bir şeydir. İnsan olarak yaratılışımızı diğer insan kardeşlerimizle ikram nevinden paylaşmaktır. Belki de bu nedenle sadaka-i fıtrı zengin ya da fakir herkes vermelidir. Çünkü insan olma özelliği zengin olsun ya da fakir olsun, insan olarak yaratılan herkesi bağlamaktadır. Bu anlamda bu lütfu herkes kendi imkanları ölçüsünde bir diğeriyle paylaşmalıdır.


Ramazana ve Fıtr Bayramı ile Ramazan ayının bağlantısına gelince, insanın hayvani özelliklerinden sıyrılarak insaniyete daha yanaştığı ramazan orucundan ve insanı insan olma yoluna sevk eden Kur'an'ın indirildiği bir ay olan Ramazandan sonra bu bayramın gelmesi elbette ki yeterince anlamlıdır. Bu derin mevzuya şimdilik işaret nevinden değinip geçerek, bu ilişkiyi etraflıca açmayı bir başka makaleye tehir edelim.


Yalnızca sevdiğimiz insanlarla görüşmenin yollarını araştırmakla kalmasın bu ihtişamlı ve anlamlı bayram. Varoluşumuza uygun ‘insan' gibi birer insan olmanın yollarına koyulalım yıl boyu. Tâ ki gerçek bir bayramın son sözü olabilsin her bir bayram. Bayram o vakit anlamını bulur ve buldurur...


Bu yazı yeni yazılar için bir başlangıç olsun. İnşallah devamında görüşmek umuduyla...

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
0.007 sn.