• A
  • A
09.02.2010
Düşün

Yazık Hayatlar

‘Allah bu neslin ebeveynlerini ektiklerini biçmekten muhafaza etsin' diyerek dua etmek, onların büyük bir kısmı için çok hayırlı bir dua olur sanırım, çünkü bir sonraki nesil, üç boyutlu bir erozyona tabi tutulmuş yetişkinler gebe. Bu durumda pek tabi ki anne-babaların rolü büyük...

 

Çocukluk yıllarında sussun diye, ağlamasın diye, sıkılmasın diye, o diye bu diye televizyona entegre edilmeye çalışan çocuklar, daha neredeyse hiçbir şeyin bilincinde değilken ve ayrımına varamazken birincil erozyona tabi tutuluyorlar. Bu süreçte ne verirsen almaya müsait olan çocuklar, anlamını dahi bilmediği birçok kelimeyi televizyondan öğrenerek başlıyorlar hayat yolculuğuna. İdrakine uzak olduğu birçok gerekli gereksiz mesenlin ortasında buluyor kendini ve her seferinde biraz daha zarar görmüş olarak kalkıyor televizyonun karşısından.

 

Hani birileri gelse de kurtarsa o masumu oradan diyesi geliyor insanın ama kimse gelmiyor. Ve çocuk orada hiç de bilmeden öğrendiklerinin henüz öğrenilmemesi gereken şeyler olduğunu, entegre edildiği cihazdan artık ayrılamayacak kadar bağlanarak ve karşısındaki çirkinliği masumca severek yavaş yavaş zehrin damarında yürümesine müsaade ediyor, nereden bilsin ki...

 

Hele bir de dizinin dibine oturtup da İhlası, Fatiha'yı ezber ettiren bir nine yahut dede yoksa, hepten kaybolup gidiyor çocuk karanlık labirentlerinde televizyon denilen bu yalancı düzeneğin.

 

Tabi bu duruma ciddi destek sağlayan, çocukları "şöhret olma" hayallerine sürükleyen programların da payını inkar edemeyiz. "Ne güzel yaptın! Ne güzel söyledin! Ne güzel oynadın!" diyerek sömürülüyorlar da anne-babalar sevinç göz yaşları döküyor bu gerçekten acınası duruma. Oralara dahil olan çocukların hiç biri artık doktor ya da avukat olmak istemiyor. Yalancı ışıkların altında başkalarının çıkarları için yine masumca yanarak ışıldıyor geleceğin varisleri...

 

Kandırılacak yaşı geçince, yani ilk gençlik yıllarına (ergenliğe) erişince, heybesinde yalancı gerçeklerden devşirilenlerden başka bir şey olmadığı için, o da yine çok da sağlıklı olmayan bir bilinç düzeyiyle yanlışlarla dolu günler geçirmeye başlıyor... Ergenlik döneminin karakteristik özelliği olarak; başkaldırma, kendi kararlarını yaşama arzusu içinde olan gençler, kendi ortamlarını kurmak, akran gruplarıyla daha sık görüşmek adına, bu sefer de ikincil erozyon olarak internetin kucağına düşüyorlar, ki burada zehrin her türlüsü dozaj tanımaksızın enjekte ediliyor damarlara. Geriye gencecikken kararmış kalpler kalıyor, boş içki şişeleri, sigara izmaritleri ya da hap kutuları...

 

Oysa ergenlik döneminin belirgin özelliklerinden olan ‘kendini gerçekleme' çabası, hayata dair sorgulamaları, "nereden ve niye geldik,  nereye gidiyoruz?" tarzı soruları da beraberinde getirir. Ama ta küçükten beri soru sorma özelliğini körelten, olduğu gibi kabullenmeyi öğreten, maddenin önemini çoğaltıp mananın değerini unutturan bir sistemden geçmiş olması, bu dönemin de internet sayfalarında ziyan olması için yeterli sebep teşkil ediyor. Dini ve ahlaki eğitimsizlik, ve internetin sağladığı yozlaşma, inançsız ibadetsiz bir gençliği yetiştiriyor.

 

Bu süreçten iki tip genç çıkıyor: Birincisi her anlamda ziyanda olan, ahlaki çöküntü ile birlikte, başarısız ama aynı zamanda doyumsuz, şükürden uzak hatta hiç tanımayan, zararı artık kendisini aşmış çevresine de sıçrar olmuş gençler... İkincisi tip ise; kendinden emin, idealist, çalışkan, merhametsiz, bencil, hırslı, maddi anlamda kazanan, maneviyattan bihaber, sadece dünyevi zevkler için yaşayan gençler...

 

Bazen şahit olunca bu ‘yazık hayatlara' kime kızacağını şaşırıyor insan, ebeveynler kendi yetiştirdiklerinden nefret eder hale geliyorlar. Kendinden sonraya bırakılanların belki de en hayırlısı olan ‘salih evlat'lar yetiştiremeyen, gereken dini ve ahlaki eğitimi vermekten uzak ebeveynler, kendilerinden sonra ‘bilmediği için' bir Fatiha gönderemeyen varisler bırakıyorlar geride...

 

İşin belki de en acayip tarafı şu ki, bu düzenek kendi içinde çok az istisna ile aynı sonuçları netice vererek işliyor. Bu sistem gençlik yıllarından sonra da bırakmıyor kişinin yakasını ve üçüncül erozyon aile kurduktan sonra başlıyor. Üzerine aldığı sorumlulukları yerine getirmek ve ailesinin geçimini sağlamak, bir araba belki bir ev sahibi olmak için,  başlıyor helal haram ayırt etmeden, kazanmak için uğraşmaya. Bir yandan krediler faizler, kocaman borçlar dönerken, öbür yandan her fırsatta çalan, kandıran, kendini hiçliğe sürükleyen yetişkinler çıkıyor karşımıza.  Dişlileri sistemi yemeye başlıyor, bir çokları içki masalarına dökülen, bir çokları da intiharımsı, yavaşça kendini öldüren bir hayat yaşıyor.

 

Şimdi geriye ne örf-adetlerin güzellikleri ne de alimlerin öğrettikleri kaldı, yanlış hesap Bağdat'tan dönermiş ya, bu insanlar önce kendileri gibi çocuklar yetiştiriyor ve sonra da asla Allah'a emanet etmedikleri bu çocuklara beddua ediyorlar.

 

Yorum yazabilirsiniz.

Yorumlarınız onaydan sonra yayınlanacak olup eposta adresiniz sitede görünmeyecektir. Lütfen hakaret içeren sözler yazmayınız.
Muhammed-Mustafa 03.03.2010 16:22:36 civarında dedi ki:
bir baba adayından bunları duymak da güzel be kardeş, \'Bugün ziyan olan bir neslin ıstırabını vicdanlarımızda duymalıyız. Neslin halinden kendimizi mes\'ul hissetmeliyiz. Devrin akışında kendimizi mes\'ul hissetmeliyiz ALLAH\'a emanet ol KARDEŞ....
Erkan YILDIZ 03.03.2010 16:09:37 civarında dedi ki:
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
0.118 sn.